16 Mayıs 2010 Pazar

Dünya Hakikaten Küçük!

Alman, Amerikan, Fransız, Japon falan filan hepimiz en az bir kere görmüşüzdür. İstisnasız hemde. Kaçarı yoktur. Görmeyende anlamamıştır o ülkeden olduğunu. Herneyse, bugün Lanzhou'nun merkezinde ki KFC'ye yemek yemeye Gülsüm ve Rabia ile gittim. Yemeğimizi aldık ve Rabia'dan "oha bu adam Türk'e benziyor" diye bir cümle geldi. Kafamı bir kaldırdım, amca bildiğin Türk. Bize Rusça "Avrupalımısınız" dedi. Bizde kendisine Türkçe (o kadar eminiz Türk olduğundan kaçarı yok) evet amca biz Türküz dedik. Dayımda demez mi vay ben de Kırım Türküyüm. Eminim bu yazıyı okuyanlarınızın %80'i Kırım Türkü biriyle tanışmamıştır ama ben Çin'de üstelik Beijing, Shangai falan da değil, bildiğiniz kuzeyinde küçücük bir şehirde tanıdım Enver amcayı. Kendisi güreş hocasıymış (zaten kulaklardan belliydi) 4 ay kadar Lanzhou'da kalacakmış. Telefonunu falan aldık artık yemeğe davet edicez kendisini. Kolay gelsin hocam, yolun açık olsun!

7 Mayıs 2010 Cuma

Tell me where they are?

Başrolümtrak oynadığım amatör filmden bir replik aslında "tell me where they are". Ben müthiş İskoç aksanımla(!) olaya renk katarken, Yunus arkamda gaza gelmiş bağırırken, Mesut ne yaptı? "C'mon man hadi" diyerek çekimlerin iptal olmasına sebep oldu. O kadar çok güldük ki Yunus'la tarifi yok. Filme gelirsek, haftaya bitiyor eğer atabilirsem facebook'a koyarım görüntüleri ama sanmıyorum sanırım 40dk sürecek film... Ben ise Jack Bauer'e taş çıkartıyorum mafya rolünde (H)

3 Mayıs 2010 Pazartesi

XI'AN LANZHOU TREN ÜÇGENİ

Önceden karar verildiği gibi hazırlıklar yapıldı, sandviçler hazırlandı, valizler toplandı ve Xi'An a doğru yola çıkıldı. Biletleri kişi başı 100yuan'e almıştık 9 saatlik yolculuk için epey uygun bir ücret. Toplam 10 arkadaş trene bindik yerleştik, valizleri koyduk ettik sohbetler edildi, filmler izlendi ancak saat gece 1'e geldiği zaman ortada bir sorun vardı. Tren görevlilerin ışıkları kapatmaya niyeti yoktu ve adamlar utanmasa spot ışık takacaklarmış trene. O kadar güçlü ampulu koyarsan uyuyamaz kimse. Zaten hafif rahatsız olan koltuklar trene ayakta yolcu alınmasıyla birlikte iyice rahatsızlık hissi uyandırıyordu. Zira evet burada ayakta yolcu bileti satılıyor. Sefaletin gerçekten son perdesi. İnsanlar çok normal şeymiş gibi yerde yatıyor. Biz 6 süper kişi (Ben, mesut, şebnem, pınar, türkan ve yunus) sıkış tepiş dön dolaş uyuyamadık ve epey küfürler ettik. Sabah 8 civarı Xi'An a varıldı, kadim dostumuz Aykut'la tren istasyonunda buluştuk ve hemen gidip otele yerleştik. Yorgunluğunda etkisiyle kafayı koyup sızdım zaten 5-6 saat uyuyup hep beraber alışveriş turuna çıktık. Ayrıntılara girmiyorum ancak ilk gün böyle geçti, ikinci gün Terakotta savaşçılarını ziyaret edip günü yedik, üçüncü gün ise Xi'An da okuyan bir türk dostumuz sağolsun bizi türk lokantasına götürdü. Tadı gerçekten çok güzel olan lahmacun ve lavaş döner yedim. Ve saat geldi çattı dönüş yolculuğuna. Toplam 8 kişi dönecektik insan trafiğinden trene zar zor yetiştik ve işte oradaydı. Tam karşımda. Ömrüm hayatımda yapacağım en kötü yolculuğun başlangıç sahnesi. Şimdi gözünüzde canlandırın (zira gözünüzü kapatmayın yazıyı okuyamazsınız :) ) trene biniyorsunuz ve adımınızı atar atmaz aşırı boğucu bir sıcak ve inanılmaz kötü bir koku sizi rahatsız ediyor. Bunun etkisiyle yüzünüzü ekşitip 2 adım daha atıyorsunuz, koltuklarınızın olduğu vagona şöyle bir göz gezdiriyorsunuz. Gerçekten pis insanlar size göz ucuyla bakıyor, kimisi ayakkabısıyla koltuklara basıp valizini koyuyor, kimisi eliyle kendine yelpaze yapıp sıcağın etkisini düşürmeye çalışıyor ama nafile. İnsanları uyararak küçük adımlarla koltuğuma gidiyorum aynı koku ve sıcaklığın etkisi devam ediyor. 2 sıra önümde ki adam yere çok normal biçimde tükürüyor orası benim yerimdi sanırım diyerek Çinlilerle tartışıyorum ama nafile çünkü hata bende. Arkama bakıyorum arkadaşlarımın morali çökmüş özellikle bayanlara üzülüyorum ki aramızda gerçekten çok rahatsız olanlar vardı. Ve sonra koltuğuma yerleşip laptop çantam ve önemli eşyalarımının bulunduğu küçük çantama sıkı sıkı sarılıp nerede hata yaptım ben diyorum. Aslında hatayı 46yuan'lik ucuz bileti alarak yapmıştık. Eğer otobüsle dönseydik ne bu kötü kokuyu ne de rahatsız edici ortamı çekecektik. İnsanlar gerçekten çok fakir. Gördükçe üzülüyorum ama gereksiz elden bir şey gelmez. 9 saatlik yolda sadece 2 saat uyuyup yorgun argın odama varıyorum. Hep eleştirdiğim ülkemin kulaklarını çınlatıp seni özledim Türkiye diyorum. Sefalet kötü şey ve inanın Türk halkı gerçekten zengin.

24 Nisan 2010 Cumartesi

KÖFTE

Kayseri üniversitesinin nacizane çifti Murat ve Ezgi’ye bize yaptıkları muhteşem türk sofrası için teşekkür ediyorum. Ama işin en güzel yanı aldığı eti ince ince keserek onu kıyma haline getiren Murat’ın köfteleridir. Cidden muhteşemdi!

ALISHAN MARKA AYAKKABI

Çin’e geldiğim gün Pekin’de ki bir akşam pazarını gezerken gördüm. Video’ya bile çektim “Alishan” marka spor ayakkabıyı. Aklıma geldikçe gülüyorum Alişan’ın dava açması lazım isim hakkı yüzünden.

TAOBAO SEN BİR İLAHSIN

Taobao.com biz de ki gittigidiyor’un Çin versiyonu ve aşırı ucuz. Sabah kahvaltı ederken arkadaşların getirdiği Nutella’yı yiyordum ama tabii herkese kalması için tadımlık alıyorduk. Herneyse sonra aklıma geldi taobao.com da Nutella yok mudur diye? Varmış. Gülsüm bana siteyi kullanmayı öğretecek bana da sömürmesi kalacak. Banka hesabı da açtım ama hala bir şeyler alamadım. Doydum ıvır zıvıra.

3 Nisan 2010 Cumartesi

AYKUT’UN DEDESİNDEN İSTEKLER

Pekin’de okuyan sınıf arkadaşım Aykut’a dedesinden “Evladım bana gelirken büyük bir elektrikli testere getirirmisin” diye bir talep gelmiş. Ben epey yarıldım ama yaşlı adam bilemez tabii. Ellerinden öpüyorum dedeceğim.

SES KİRLİLİĞİ

Babamın lafıyla yazıya başlıyorum; “15 yıl önce bisiklete binen adam bir anda otomobile binerse tabii ki trafik kuralı diye bir şey olmaz” Çinde de trafik kuralı yok. Şerit kavramı zaten yok. Arabalar geçebildiği yerden geçiyor. Ancak yayalara çarpmamak için sürekli olarak arabalar kornaya basıyor. Ben geliyorum lan sakın yoldan karşıya geçme demeye getiriyorlar. Bazıları o kadar çok abartıyor ki lan sus diyesim geliyor. Hatta diyorum ama pek takmıyolar. Bir gün okula gidiyorum geniş caddenin yanındayım araba da hızla geliyor, 50m öteden başladı korna çalmaya; bende tamam lan anladım geçmiycem sus dedim içimden, daha sonra adam beni geçti ama kornaya basmaya devam ediyordu. Şimdi düşününce fiziki olarak o arabanın önüne atlamam imkansız. Düşünün, araba önünüzden geçiyor 60km hızla –hatta hayal edin geçti gitti o araba artık sağınızda kaldı- AFFINIZA SIĞINARAK SORUYORUM; SİZİ GEÇEN ARABANIN SİZE ÇARPMA İHTİMALİ NEDİR? Ulan önüne atlayamam geçtin gittin çünkü, bagaj kısmına zıplayamam. Dayı o korna neyin nesi? Başka insanda yok önünde ben görüyorum. Ama yok illa çalıp küfürü yiyecek çünkü. O yüzden diyorum ki “Ni ma de”

ÇİNLİLERİN KORNA ANLAYIŞI

Çin felsefesine göre, içinde ki pisliği çekinmeden dışarı çıkartmak çok normal. Tükürmekte buna dahil hatta en dahil olan şey bu. En kokoşundan en emosuna kadar herkes tükürüyor. Herneyse, bir gün yolda yürüyorum elimde de kuru temizlemeye vereceğim kirlilerim var. Arkadan biri bisikletle gelirken balgam çıkartmaya hazırlandı –biraz miğde bulandırıcı ama doğru- adam o kadar yüksek ses çıkardı ki “ulan ibne korna anlayışın bu mu?” diye adamın yüzüne bakarak söyledim. Sonra normal bir şekilde yere tükürdü benim de aklımda kalan adamın korna anlayaşı oldu. Arkadan gelirken balgam sesi çıkartırsan önünde ki insan yana kaçıyor. Bilginize.

ŞEBNEM İLE COĞRAFYA

Gece gece Tabu XL oynuyoruz. Resim çizme bölümü arkadaşım Şebnem’e geldi, kendisi kağıdın üzerine garip garip şekiller çizmeye başladı. Sonra ayakkabı çizdi ona bir de topuk ekledi biz tabii doğal olarak; çizme, bot, adidas falan diye saçmalamaya başladık. Sonra kendisi anlatmak istediği şeyin “Fransa” olduğunu söyledi. Haydi belki coğrafi konumunu güzel çizse tahmin edilir ki çok zordu ama madem çizmeden kastın İtalya’yı anlatmak idi bari şeklini doğru çizseydin. Topuk kısmı doğuya bakıyor Şebnemciğim, batıya değil!

HERŞEYİ TAMİR EDEN ADAMIN DRAMI

Efendim, 3 Nisan Cumartesi günü kendime bisiklet aldım ikinci el. Oldukça sağlam duruyor ve fiyatı sadece 16TL. Herneyse, bisikletleri aldık yurda kadar sürerek geldik ki mesafe çok uzun olduğu için 1.5 saat yol sürdü sonra bisikletleri kontrol ettirelim yağ falan sürelim diye bir tamirci dayıya gittik. Özellikle tamirci diyorum çünkü adam bildiğiniz herşeyi tamir edebiliyor. Kaldırımın kenarında ütü, bisiklet, adını bilmediğim bir alet falan gördüm dumur oldum. Hayır hava da buz gibi adam kaldırımın kenarında duruyor, bu bozuk diyip noktayı gösteriyorsunuz anında tamir edip geri veriyor. Mesela bisikletimin frenleri bozuktu, dayı şunu düzelt dedim telefonuma gelen mesaja bakarken al bitti dedi. 20 kuruş para verdim bir de. Ucuza patladı epey anlayacağınız ama adama acımadım değil. Sen gel herşeyi tamir edebilme yetisine sahip ol ama dükkanın olmasın ve buz gibi havada bokun donsun. Olacak iş değil valla.

VOLEYBOL

2 Nisan tarihinde yurtta ki bayan arkadaşlarımın Voleybol maçı vardı. 1 Nisan günü de telefondan arayıp “Ali Can, yarın voleybol maçımız var bizi çalıştırırmısınız” dediler. Tabii diyip gittim. Pek anlamam voleyboldan ama çalıştıracağım kızlardan iyi oynadığım kesin. Herneyse biz yaklaşık 2 saat antrenman yaptık ancak nasıl bir şekilde oynadılarsa birinin parmağı şişti, birinin kolu morardı, birinin damarı patladı başkasının kalçası morardı falan filan tabii ben epey dumur oldum. Durumu en kötü olan arkadaş sakatlığı nedeniyle maça yetişemedi diğerleri morluklara rağmen maçta Çinlileri yenip Moldovlara yenilmişler. Tebrik ettim ama o kadar morluklara rağmen Çinlileri yenmişler. Ama asıl bomba yorum Yunus’tan geldi “Olm top fileyi geçtimi zaten sayı oluyordu, bizimkiler fileyi daha fazla geçti”

1 Nisan 2010 Perşembe

TARTININ AĞIRLIK NOKTASI

Lanzhou’ya geldim, eczaneye gidip tartıldık baktım 58kg çıktı ulan burada kilo alacağım diye kendime söz verdim ve yemeye başladım. Aradan 5 gün geçti bir baktım 60kg oldum, oha 5 günde 2 kilo aldıysam ben burada 75 kilo ile dönerim fantazisi ile yaşamaya başladım. Sonra aradan 10 gün geçti yine tartılmaya gittim bu sefer ağırlığım yine 58kg çıktı. Sonra tartıdan indim bir daha çıktım 64 çıktı. İndim bir daha çıktım 60 çıktı. Hiç bir şey demeden yurda geri döndüm. Beni heveslendiren bozuk tartıyı hala orada tutan eczaneci dostlar daha ne diyeyim size?

KAHVALTI SORUNSALI

Bu adamlarda kahvaltı anlayışının olmaması en çok Türkleri vuruyor. Halbu ki biz Pazar sabahları zeytin, beyaz peynir, sucuk üçlüsüne tapan bir toplumuz. Ancak burada yok tabii. Açma, su böreği falan da olmadığı için kahvaltıya benzer tek ürün yumurtalı, tavuklu sandviç. Sandviç dediğim de bildiğimiz şekilde değil elbet. Tavuk parçalarını yağda kızartıp, yumurtalı ekmeğin içine koyup yiyorsunuz. Tadı über güzel bir şey ama yumurtaya alerjim olduğu için bu güzel şeyi pek fazla yiyemiyorum. Ders çıkışı 2 tepsi yemek yemeyi tercih ediyorum.

ÇİNLİLERİN YATAK ANLAYIŞI

Hani biz de nedir yataktan kastımız? Kalın, ortopedik genelde yataş olarak tercih edilen ürün. Heh efendim Çinlilerde bu yok. Bu adamlar abartmıyorum tahtanın üzerinde yatıyor. Kaldığım yurt üç katlı, birince katta yukarıda bahsettiğim bizim bildiğimiz yataklar var. İkinci ve üçünce katlarda onlar yok. Karyola ve tahta var. Üzerinde yorgan alıp onu seriyorsunuz ve uyumaya çalışıyorsunuz. Yurt bekçisine durumu şikayet edince “ciğerim tahta da yatmak daha sağlıklı” dedi orada yarıldım. Ulan siktir git çivinin üzerinde yat o zaman bu kadar sağlıklıysa.

ZHAO LAOSHI

Gözünü seveyim o bıyıkları kes hocam. Hayır erkek olsan sorun değil de bir bayana yakışmıyor. Ben de o kadar bıyık yok kıskanıyorum.

ISIT BENİ LBB (Lanzhou Büyükşehir Belediyesi)

Bugün 2 Nisan ve ben hala üşüyorum. Erkan dostum sağolsun elektrikli battaniye verdide yatarken yatağı ısıtıp yatıyorum. Ama bunun yanında muhteşem akıllı Lanzhou belediyesi Nisan 1 itibariyle şehirde ki doğalgazı kesti. Artık beni ısıtan tek şey vücut ısım ki -5 kat giyinmek bazen işe yaramıyor üstelik Nisan ayındayız- hah bir de farkettim ki, bulutlar ya da smog o kadar yoğun ki, havanın soğuk olma sebeplerinden biri olduğunu düşünüyorum. Güneş şehre inemiyor o derece yani. Hatta Pekin’den Lanzhou’ya geçerken bulutların üzerine çıkmamız bildiğin 15dk falan sürdü –abartmıyorum-

25 Mart 2010 Perşembe

Çin Soğuğu

Mart ayında -9'u görebilecek kadar soğuktur. Eğer bu sıcaklık bir de sabahın 7.30'unda ve okul yolunda karşınıza çıktıysa yürümek çile oluyor. Hatta o kadar soğuk ki yürümezsem eğer kanım donabilir. VALLA!. Hatta ilginç bir havası bile var bu memleketin. Çin'e geleli 10 gün oldu ilk defa bugün güneşi gördüm ve gözlüklerimi takmanın muhteşem hazzını yaşadım. Gittim şekerli ekmek aldım, sonra sokakta müzik yapanları izledim sonra yurda geri döndüm. Hayır bir de burda Sarı Nehir diye bir şey var şehrin tek turistik zımbırtısı orasıda hava kapalıyken Tim Burton filmlerinden bir sahneye dönüşüyor o da ayrı bir dipnot.

Muazzam

Bizimle birlikte Lanzhou'ya gelen arkadaşımız Mesut Özsan hafif takıntılıdır bazı şeylerde. Eskiden sürekli olarak konuşurken elini kaldırırdı şimdi de hayatımda maksimum 5 kere kullandığım "muazzam" kelimesini takıntı yaptı. Ulan bir insan herşeye muazzam der mi? Örneğin, abi şu hoca muazzam güzel, Dai Li hocanın ders anlatımı muazzam, Higuain muazzam bir futbolcu falan filan. O yüzden Erkan, ben ve Yunus vazgeçirtemeye çalışıyoruz, biraz daha güncel laf olan "çok güzel" kelimesini kullan diye tavsiyelerde bulunuyoruz ama nafile. Muazzamsın Mesut!

Sana bugün küfür ettim

Yan odamda ki müzik zevki sıfır apaçi (Umur'a selam ederim) Moğol gencine gelsin. Evet yüksek sesli müzik dinlemek şahane bir duygu. İnsanın kanı kaynar neşelenir eder vırt zırt peki ama müziği sonuna kadar açıp, oda kapısını sonuna kadar açmakta nedir ulan? Dün arkadaşı kapıyı kapat diye uyardım. Bugün sabah kapısını kendim kapattım ve öğle vakti uyuyorken beni uyandırdığı için yüzüne karşı tehdit savurup kapattırdım. Bir kez daha yaparsa yaradana sığınarak girişeceğim. Önceden de dediğim gibi sana bugün küfür ettim. Cengiz han'a kaçsan peşindeyim ulan! Ayrıca kendimi huysuz kapı komşusu menopoz teyzeler gibi hissettim. Ya da emekli albay denebilir. Siz seçin.

Çin ve sansürleri

Komü ülke olduğu için saygı duymamı falan beklemeyin benden çünkü alakası yok. Hemen iki örnek vereyim, youtube Çin'de yasaklandı ardından youku sitesi devreye girdi. Facebook yasaklandı renren devreye girdi. Alın size hükümetten birini daha fazla zengin yapmak için iki farklı sebep. Onlar gerçi sebep göstermiyor ve kimse de sormuyor zaten. Ama bunun tek sebebi ekonomik. Heh ayrıca twitter'da yasak ama onun taklidi yok ve sebebini yine bilmiyorum. Blogger'da yasak gerçi ama hotspot shield yazılımı sağolsun yukarı da yazdığım her siteye girebiliyorum.

Alışma Süreci

Yok böle bi$i. Ne bulsam yiyorum evet 1 haftada 2 kilo aldım. Diğerleri benim gibi yiyemiyor yalnız. Kilo kaybedenler çoğunlukta ve hepsinde bir sevinç hakim. Ayrıca Emel'e buradan selam yolluyorum hala adını bilmeden yediğim soğanlı ve etli yemek (2 kişiyi rahat doyuruyor ve sadece 2.5tl) yemeğini bana gösterdiği için. Tadı muhteşem iddialıyım aynı yemek Türkiye'de olsa 50tl'den kapı açılırdı. Ama burası Çin herşey ucuz.

Ve ilk kazıklanma hayırlı olsun

Aslında kazıklanma olayı 18 Mart Perşembe günü oldu. Ancak düzeni kuramadığım için ve Pekin'de olduğum için yazamadım. Efendim olay şöyle gerçekleşti, biricik dostum Metin Saray kendisine inanılmaz güzel bir kaşmir atkı almıştı. Bende epey özenmiştim alayım falan diyordum ama malum İstanbul pahalı kent 80tl para isteyince adamlar atkıya vazgeçtim. Gel gör ki Çin ucuzdur güzel mantığıyla lay lay lom gezerken o atkıyı gördüm. Gri, inanılmaz şık duran ve üzerinde CASHMERE yazan o atkı. Aşık olmuştum. Kadına fiyatını sordum 65yuan (yaklaşık 15tl yapıyor) cevabını aldım. 60 olur mu dedim kabul etti ben de aldım atkıyı. Ama o kadar mutluyum ki anlatamam. Herneyse, biz alışveriş merkezinden çıktık Pekin'de yabancı öğrencilerin takıldığı (+taş çinliler) mekana gittik Pekin'de 6 aydır olan arkadaşım Aykut'a atkıyı gösterdim fiyatını söyledim ve "olm o atkıya 20 yuan den fazla vermemeliydin kazık yemişsin üstelik gerçek kaşmir'de değil" dedi. Kahroldum tabii çok severek almıştım. Günlerden Cuma oldu Lanzhou'ya geldik atkı hala boynumda tabii akşam üzeri yurda da vardık. Burada ki Türk arkadaşlarıma atkıyı gösteriyorum ve alay konusu ortaya çıkıyor. Ama asıl bomba Emel'den geldi tabii "Alicancığım sen ona 60yuan vermişsin ama ben 2 tanesini 15yuan'e aldım". Bu da yediğim ilk kazık olarak bloglara yazılsın/itiraf edilsin.

Bokunu Kızartan Adam

Ben bunu kokladım. Bakın gördüm demiyorum kokladım. Olay ise şöyle gerçekleşti, Cuma günü Lanzhou'ya geldikten sonra arabayla doğrudan yurda geçtik. Arkadaşlar sağolsun bizlere Türk yemeği yapmıştı onu güzelce yiyip sohbet ettikten sonra odama geçtim. Yalnızdım o gece, oda arkadaşım Yunus kız arkadaşını yalnız bırakmayı istememişti buna da saygı duymamak olmazdı zaten. Herneyse ertesi gün oldu burada ki Türk arkadaşlar ihtiyaçları alalım diye Lanzhou'da ki bir markete götürmeye karar verdiler bizi amma velakin Yurdun önünde ki pazara çıktıktan sonra hayatımda daha önceden şahit olmadığım bir kokuyu sezdim. O kadar kötüydü ki bu bir yemek olamazdı ve "herhalde adam bokunu kızartıyor" dedim. Espriye gülen (hatta yarılan) Pınar hala aynı lafı edip duruyor. Hakikaten koku çok kötüydü. Burnuma acıdım sonra güldüm geçtim. İşin ilginç tarafı o kokunun kaynağını hala bilemiyorum. O kadar kötü kokuyor ki, o şeyi pişiren seyyar arabaya 15m den fazla yaklaşamıyorum.